Yazarlar

KONUŞURKEN DİNLEYEMEZSİNİZ!

Size “Güzel havalar insanı daha mutlu hissettiriyor mu?” Diye sorsam, eminim bir çoğunuz evet diyecektir. Güneşli bir bahar sabahında pencereden içeriye giren esinti, içimizi kıpır kıpır yapıyor değil mi? Derin..

Size “Güzel havalar insanı daha mutlu hissettiriyor mu?” Diye sorsam, eminim bir çoğunuz evet diyecektir. Güneşli bir bahar sabahında pencereden içeriye giren esinti, içimizi kıpır kıpır yapıyor değil mi? Derin nefesler almak, dışarı çıkmak istiyoruz. Bazılarımızın burnuna kahve kokuları gelirken bazılarımızın karnı acıkıyor birden. O en sevdiği pastanede ya da evinin balkonunda hafta sonu yapacağı lezzetli kahvaltının görüntüsü geliyor gözlerinin önüne. Bence şairin dediği gibi kahvaltının mutlulukla bir ilgisi gerçekten var. Ve fakat yine şairin dediği gibi bizi bu güzel havalar da mahvedebilir.

Bundan tam 30 yıl önce, İzmir’de turist rehberliği okuduğum yıllarda, antik kentlere sürekli okul gezileri yapardık. Sonra bir fırsatını bulduğumda, öğrendiklerimi tekrar etmek ve biraz da gelecekteki işimi yapan turist rehberi büyüklerimi gözlemlemek için tek başıma aynı antik şehre yeniden giderdim. (O zamanlar ulaşım bu kadar pahalı değildi ve ben uzun yürüyüşler yapmaya bayılıyordum.)

Antik tiyatronun en üst basamağına çıkıp otururdum. Ders çalışıyordum aslında, elimdeki kitapta yazanlarla gördüklerimi eşleştirmeye çalışıyordum. (Evet, henüz elimizde akıllı telefonlar yoktu ve her şeyi kitaplardan öğreniyorduk!) Bu arada sürekli yeni bir turist grubu tiyatro içine giriyordu.  O gezilerimde ilk kez farklı ülkelerden gelen insanları gözlemleme şansı da bulmuştum. Kuzey Avrupa ülkelerinden gelenler- uzun boyları ve sarı saçlarıyla hemen fark edilirlerdi- neredeyse birbirleriyle hiç konuşmuyor, sessizce ve dikkatle rehberlerini dinliyordu. Oysa güneye, Akdeniz sıcaklarına hatta Arap yarımadasına doğru indikçe, o ülkelerden gelen turist gruplarında sürekli bir konuşma, kaynama hali vardı. Kıpır kıpır görünüyorlardı. Rehberleri onların dikkatini çekmek için sürekli soru soruyor, türlü oyunlarla ilgiyi kendine çekmeye çalışıyordu ama onlar önemli tarihi bilgiler anlatılırken sürekli fotoğraf çekiyor, kendi aralarında konuşuyorlardı. Kısa bir süre sonra, artık dinlenmediğini anlayan rehberleri “Haydi fotoğraf çekebilirsiniz” diyerek grubunu serbest bırakıyordu. Kuzey Avrupalı ya da Japon turistlere ise aralıksız yarım saat tarih anlatabiliyordu rehberleri. Dikkatle dinliyorlardı. Bir tanesinin bile rehber konuşurken fotoğraf çektiğini görmedim. Bu kadar kaliteli bir dinleme becerisi nereden geliyor, okulda mı yoksa evde mi öğreniyorlar diye düşünürken, tiyatro birden bir gürültüyle yankılanıyor, içeriye bizim liseli gençler, önlerinde bağırmaktan sesi kısılmış öğretmenleriyle giriveriyorlardı.

Biz Akdeniz ülkesiyiz. Harika bir ülkemiz var. İnsanlarımız dost canlısı ve enerji dolu. Çünkü coğrafyamızın büyük kısmında genellikle hava ılık ya da sıcak geçiyor. Bahar havaları içimizi kıpır kıpır yaparken çenemizi de düşürüyor. Son 20 yıldır seminerlerimde bana aktarılan iletişim çatışmalarının temelinde de büyük oranda bu sıkıntı var. Biz hep konuşmak istiyoruz. Anlatmak istiyoruz. İçimizi dökmek istiyoruz. Ama dinlemeyi sevmiyoruz. Dinlemek yorucu geliyor. Dinlemektense konuşmayı tercih ediyoruz. Oysa çok temel bir mantıkla şunu söyleyebiliriz değil mi? “Konuşurken dinleyemezsiniz”. Dinlemezseniz de karşı tarafı anlamanız mümkün olmaz. Karşı tarafı tam olarak anlamadığınız, duygularıyla paralellik kuramadığınız, istek ve ihtiyaçlarını tam olarak algılayamadığınız bir görüşme sizce de eksik kalmaz mı?

Tüm uzmanlar yıllardır kitaplarında: “Empatinin ve iyi bir iletişimin ilk koşulu iyi dinlemektir.” Diyorlar.

Sahip olduğumuz bu güzel iklimin avantajını, yani yüksek enerjimizi, kolay dostluk kurabilmemizi, krizlerin ardından kolaylıkla yeniden iyi hissedebilme becerimizi, dinleme becerimizle süsleyebilmek ne güzel olur değil mi?

Bu akşam TV karşısında çayınızı içerken, şu sorunun cevabını biraz düşünmeye ne dersiniz;

“Hayatınızdaki önemli insanları dikkatle dinlemediğiniz, yani onları tam olarak anlamadığınız, duygularıyla paralellik kuramadığınız, istek ve ihtiyaçlarını tam olarak algılayamadığınız için, belki de yıllardır, neleri kaçıyorsunuz acaba?”

Sağlıcakla kalın.

AKIN BAŞAL

Eğitim danışmanı- Yazar

www.akinbasal.com

Bu yazıyı paylaşın

Akın Başal

Yasal Uyarı

Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur. Yayınlanan yorum ve içeriklerden sitemiz sorumlu tutulamaz. Sitedeki tüm harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Sitemizde yayınlanan haber, köşe yazıları ve fotoğraflar izin alınmaksızın kaynak gösterilse dahi, herhangi bir ortamda kullanılamaz ve yayınlanamaz.

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL